YAŞAMIN İÇİNDEN KÜBRA ÖĞRETMENOĞLU'NUN ANISI

Tekirdağ Şarköy de ikamet eden Kübra Öğretmenoğlu 91 yaşında  yaşamın içinde kendini hayır işlerine adamış. Yaşamı boyunca hep okuyan öğrencilere destek olmuş ve olmaya da devam ediyor bu sürükleyici makaleyi de siz değerli okuyucularımız için kaleme aldık.

YAŞAMIN İÇİNDEN KÜBRA ÖĞRETMENOĞLU'NUN ANISI
Mustafa ÖZCAN
Mustafa ÖZCAN
01 Eylül 2021 Çarşamba 06:23

Tekirdağ Şarköy de  ikamet eden Kübra Öğretmenoğlu 91 yaşında  yaşamın içinde kendini hayır işlerine adamış. Yaşamı boyunca hep okuyan öğrencilere destek olmuş ve olmaya da devam ediyor bu sürükleyici makaleyi de siz değerli okuyucularımız için kaleme aldık.

Biz Hocazadeler sülalesi olarak anılırız. Babam Öğretmenoğlu soyadını oradan almış. Soyadı kanunu çıktığı zaman soyadların Türkçe olma mecburiyeti vardı. Hocazade olan sülaleden Öğretmenoğlu soyadı alınıyor. 

Babam Zeki Öğretmenoğlu 1920 yılında Ankara Maarif kolejlinde öğretmenlik yaparken TBMM si açılıyor. Babamı oraya Zabıt Müdürü olarak tayin ediyorlar. Babam emekli olana kadar o vazifede kaldı. Zaman zaman babama milletvekilliği teklif ederlerdi ama o milletvekillerinin iç mücadelelerini bildiği ve sevmediği için o işe yanaşmadı. Zabıt Müdürü olarak işine devam etti . Oradan da emekli oldu, ömrü bitince de vefat etti.

O yıllarda Atatürk’le yakın temas halindeydi. Zaman zaman köşkte davetler olurdu. Bu davetlerde verilen yemeklere annemi de götürürdü. Annem ilk başını açan hanımlardandı. Ben Atatürk’ün elini bile öptüm. Sol Yanağımda Atatürk’ün el izi vardır. Ben elini öptüğüm zaman o da benim yanağımı okşadı. Ankara’da bir piknik alanı vardır. Orada öğretmenlere Atatürk 1935 veya 1936 yıllarında(tam tarihini bilemeyeceğim ya 1935 ya da 1936) bir piknik düzenledi. Atatürk öğretmenlere mahsus Gölbaşı denen o alanda bir piknik ayarlamıştı. Tabi biz de bir öğretmen çocuğu olarak annem bizi özenerek giydirdi, süsledi piknik alanına gittik. Biraz sonra bütün katılanlar arasında alkış koptu. Gazi geldi gazi geldi dediler. Çocuklar sıra oldular, sırayla Atatürk’ün elini öpüyorlar. Babam dedi ki hadi kızım sende git öp dedi. Ben de koştum, gidip o çocukların arasına girdim. Atatürk’ün elini ben de öptüm, o da benim sol yanağımı okşadı. Ben o zaman altı yaşında bir çocuk olarak Atatürk’le böyle bir anı yaşadım.

Kore Gazisi (Beşikdüzü Aksaklı Mahallesinden) Hüseyin Baykan Hocaoğlu: Kübra Hanım çok hayırseverdir. Çok talebe okutur/okutmuştur, bizim en saygın hanımefendimizdir kendisi.

Kübra Öğretmenoğlu:

Okuyan talebeye helal olsun, ne yapacağım bundan sonra üst baş alacak değilim. Olan paçavralar yetiyor bana.  Benim iki kızım var. Bir tanesi Ayşegül Ardıç (İktisat Fakültesi Profesörü Kaya Ardıç’ın eşi.) İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Kütüphane Müdürlüğünden emekli oldu. Diğer kızım Aslıgül Ayaz. O da müzisyen, bestekârdır. 60-70 tane bestesi var, Uluslar arası birincilik ödülleri var. Uluslar arası müzik yarışmasında kazandı Londra’da, Viyana’da vs. hatırlayamadığım yarışmalarda aldığı ödülleri var. Aynı zamanda piyano çalar, piyano hocalığı yapar.

Ben aslında Ankara’da doğdum büyüdüm. Ama menşeimi sorarsanız: Biz tabi harp, garp zamanı oradan oraya koşmuşlar. Mesela şehit dedem Hüseyin Rüştü yedi yaşında Kastamonu’dan ayrılmış. Okumaya İstanbul’a gelmiş. Harbiye’yi bitirip subay çıkmış. Suriye’de tabur kumandanlığı yaparken babam Zeki Öğretmenoğlu orada Halep’te doğuyor. Aslında Kastamonulu ama Halep’te doğuyor. O zamanlarda Suriye Osmanlı’nın idaresi altında olduğu için, İki halam Şam’da babam Halep’te doğuyor.  Ama 1918’de Suriye önce İngilizler arkadan Fransızlar girerek işgal ettiler. İngilizler işgal ettikleri zaman Araplar Fransızlarla bir olup aileye baskı yapmışlar. Dedem orada tabur kumandanıyken esir almışlar dedemi, arap öldürdü diye. Hâlbuki dedem tavuk kesilirken bile kıyamazmış, o kadar sevecen gönüllüymüş. İftira atmışlar, dedemi hapse atmaya teşebbüs etmişler. O sırada Ankara’da da hükümet kuruluyor. Haliyle aile Ankara’ya göçüyor. Babam da zabıt müdürü olarak tayin oluyor. Fakat Suriye’de hala evlerimiz var biliyor musun? İki tane Halep’te bir tane Şam’da, Babam hayattayken orayı Arapça da bildiği için anlaşarak kiraya verip kira alıyordu babam. Babam öldükten sonra bizim irtibatımız kesildi.

Bana babam kendimi bildim bileli her ay harçlık verirdi. Bu harçlık hiç aksamadan Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesini bitirip ardından hemen evleninceye kadar devam etti. Evlenince ben doktor olan eşimin işinden dolayı mesleğimi yapamadığım için babama harçlık vermeye devam etmesini söyledim. Doktor olan eşim bir zaman sonra özel muayenehane açınca da, babama sen de emekli oldun, bizim artık gelirimiz iyi, bundan sonra bana harçlık verme babacım dedim. Babam da pekiyi diyerek harçlığımı kesti. Bir zaman geçti, kendimize daire alacağız. 80 000 liraya ihtiyacımız var, ancak bizde de 60 000 lira var. Haliyle 20 000 lira açığımız var. Beyim bana borç olarak babandan isteyelim dedi. Bende durumu babama anlatınca bana bir banka cüzdanı verdi. Ben babamdan harçlığımı kesmesini söylediğim zaman, babam gidip benim adıma bir hesap açıp her ay harçlığımı bu hesaba yatırmış. İşte o cüzdanı bize verince çok sevindik. Evimizi de rahatlıkla aldık. Aile dayanışması adına böyle güzel bir hayat hatıram da var.

Benim hayat hikâyem bu kadar, haliyle (91 yaşında) yaşlılık var hatırlayamadığım çok anım mutlaka vardır. Size de beni dinlediğiniz ve sizinle tanıştığım için çok teşekkür ederim.

Yaşamın İçinden özetlenen bu makaleyi Araştırmacı Yazar Turan Uzun tarafından kaleme alındı  Şarköy 30 Ağustos 2021 saat 13,50 

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.